17 Ekim 2018 Çarşamba

Karagöl İzmir Tabiat Parkı


Bir değişiklik yapıp bu güzel sonbahar gününü doğada geçirmek için Karagöl'e gitmeye karar verdik. Karşıyaka'dan yola çıkıp yaklaşık 1 saat süren bir yolculuk sonunda ulaştık. Araba yolculuğu, yeterli derecede geniş olan asfalt yoldan, çift yön, tek şerit halinde ve sürekli dağa tırmanan virajlı bir yolculuk sonunda bitti. Yolculuk boyunca İzmir Körfezi'ni muhteşem bir açıyla pek çok kez görme şansını yakaladık,ayrıca çam ormanın içerisinde yol almak da çok keyifliydi.  O kadar süre dağa tırmanıp ormanın derinliklerinde ilerlerken bir anda karşınıza ufak bir göl çıkması insanı şaşırtıyor. Karagöl'e giriş araçla 22 TL idi. Gölün etrafında mangal yakmak için yerler ve piknik masaları konulmuş.Balık tutmak yasak ancak kimse kurallara uymamış.

 Gölün manzarası tablodan fırlamış gibi,  gölde yüzen ördekler, göle düşen ağaçlar... Bir çok yosun, liken, mantar ve kuş türü görmek mümkün. Hatta biz sincap bile gördük. Gölün etrafında yürüş parkuru var, ancak o parkura aynı zamanda piknik masaları da konulmuş. Biz ilk defa gittiğimiz için o masaların yürüyüş parkurunda olduğunu anlamayıp, en güzel manzaralı olan bir tanesini seçip oturduk,mangal yakmaya başladık. Aslında seçtiğimiz masa göl yatağının içerisinde, yürüyüş parkurundan bir basamak kadar aşağıdaydı.  Şansımıza en güzel manzaralı yer olması yetmezmiş gibi, tam arkamızda çınar ağaçlarının dökülen yapraklarından bir öbek de toplanmıştı. Hal böyle olunca insanlar tam arkamızda durup bir milyonuncu instagram pozlarını verip, yaprak öbeklerini havaya atıp fotoğraflarını çekmek için durdular, ama biz de huzur bulamadık. Bir dahaki gelişimizde bu ayrıntıyı hatırlayıp gölün daha ilerisine konulmuş sakin masaları tercih etmekte fayda var.
Yeme-içme için çadır alanlarının o tarafta ufak bir işletme var, çay, tost, hatta ızgara gibi hizmetleri var. Ancak insanlar genellikle kendi yiyeceklerini getirerek piknik yapmayı tercih ediyorlar. 
Sonuç olarak Pazar günü haricinde başka bir gün seçilip gidilirse, kalabalıktan uzakta, doğayla başbaşa bir gün geçirebilirsiniz.

12 Ekim 2018 Cuma

Bioderma ve Kiehl's Denebunu Kutusu Deneyimim

Birçok kozmetik markası ve ürünü arasındaki en iyisini bulma çabalarım sonucunda birçok internet platformundan da yardım aldığım oluyor. Yani sonuçta her ürünü tek tek alıp deneme gibi bir lüksüm yok o yüzden ürün yorumlarını da kaliteli bir şekilde yapıldığını hissedersem dikkate alıyorum. Yine bu tür bir araştırma sırasında denebunu kutusu aşağı denebunu kutusu yukarıdır gidiyor, influencerlar  sosyal medya hesaplarında bas bas paylaşıyor, ben de  nedir ne değildir kendim karar vereyim diye üye oldum. Temel olarak denebunu.com sitesi, testerları ya da tam boy ürünleri üyelerine gönderiyor karşılığında ise üyelerin bu ürünler hakkındaki yorumlarını alıyorlar. Şimdi bu şekilde düşününce çok cazip, her ay düzenli olarak bir kutu hazırlanıyor ve üyelere ücretsiz gönderiliyor bazen ay ortalarında da süpriz ücretsiz kutular hazırlanıyor. Bunların haricinde ücretli kutular da exclusive adı altında satışa çıkartılıyor. Herbir kutunun içeriği detaylı olarak açıklanıyor beğendiğiniz kutuları bu şekilde satın alabiliyorsunuz. Ücretsiz deneme fikri ne kadar cazip olsa da sanıldığı gibi her ay her üyeye kutu gönderilmiyor. Örneğin ben henüz hiçbir ücretsiz kutuya sahip olamadım:) Buradan da anlayabileceğiniz gibi kısıtlı bir kullanıcı kitlesi ile ücretsiz kutular paylaşılıyor. Bu kısıtlı algoritması nasıl çalışıyor bilemiyorum belki çok takipçili sosyal medya kullanıcılarına gidiyor bilemiyorum. Ben de madem ücretsiz kutulara erişemiyorum hiçolmazsa ücretli exclusive kutularını inceleyeyim dedim.  İlk satın aldığım kutumun fotoğrafını çektim. 

Çok net gözükmese de Bioderma ürünlerinden oluşan yaz ayları için hazırlanmış bir kutu. İçerisinde Aftersun kremi, yüz için yağsız 50 faktör güneş kremi ve sebium parlama karşıtı tüz temizleme jeli vardı.  Ayrıca bu kutuyu herbir ürünü  piyasadan tek tek toplamanız halinde daha uygun bir fiyata aldım. Tabi Bioderma benim çok sık tercih ettiğim bir marka olduğu için bu kutuyu tercih etmiştim. 

Madem ilk kutudan memnun kaldım bir kutu daha satın alayım dedim. Bu sefer Kiehl's markasının gerçekten çok küçük boy testerlarından oluşan bir kutusunu sipariş verdim. Yine fotoğrafını çektim.



Kielh's çok merak edip de henüz birçok ürününü deneyemediğim bir markaydı, bunun fiyatlarının çok yüksek olmasıyla da  ilgisi var:) Bu kutudaki her bir tester ürünü belki de Kiehl's mağazalarına gittiğinizde ücretsiz olarak alabilirsiniz bilemiyorum. Sonuç olarak inanılmaz küçük tester ürünlerimden iki tanesini çok beğendim. Biri içerisinde gerçek çiçek yaprakları bulunan tonik (Kiehl's Calendula Herbal Extract Alcohol- Free Toner 40ml), diğeri ise yüz serumu (Kiehl's Daily Reviving Concentrate 4ml). Zaten bu iki ürün de çok az miktarlarda kullanıldıkları için bir süre bana yeteceklerdir. Bitince orjinal boylarını satın alabilirim. 

Sonuç olarak denebunu deneyimimden memnun kalsam da yine de ücretsiz kutulara sahip olamadığım için bir burukluk yaşıyorum.



29 Mayıs 2018 Salı

Google'dan Öğrendim: Seylan Tarçını mı, Çin Tarçını mı?

Tarçının birçok sağlıklı özelliğinin olduğunu artık bilmeyen kalmadı. Kan şekeri seviyesini düşürdüğü ve metabolizma hızı üzerinde olumlu etkilerinin olduğuyla ilgili bir çok bilimsel veri yayımlanmıştır. Bu etkilerin sorumlusu  tarçının içerisinde bulunan sinemaldehit adlı bir yağ asidiymiş. O zaman ne güzel bol bol tarçın tüketelim diye düşünüyor insan ancak  tarçının sağlığa olumlu etkileri dışında toksik etkilerininde olduğu biliniyor.  Bu noktadan sonra Googledan edindiğim bilgilerin büyük bir kısmı türkçe kaynaklı değil o yüzden çeviri yapmam gerekti, anlayacağınız bu konuyla ilgili çok fazla türkçe kaynak bulunmuyor.
   Tarçın aslında  Cinnamomum cinsi ağaçlarn iç gövdesinin ince bir katman halinde kesilerek kurutulmasıyla elde ediliyormuş. Ağaç gövdesi kesitleri kururken kıvrıldıkları için de o çubuk görüntüsü oluşuyormuş. Tarçının meğer birçok çeşidi varmış. Ama piyasada genel olarak iki türü bulunuyormuş. Bunlardan en yaygın olanı  Cinnamomum cassia türü ağaçlardan elde edilen Çin tarçını olarak dilimize geçen tarçın türüymüş. Bu tarçın türü düşük kaliteli olan, daha ucuz ve dünya genelinde en yaygın olarak kullanılan tarçın türüymüş. Yani aslında markette pazarda satın aldığımız tarçın türü bu tür. Seylan ya da gerçek tarçın ise Sri Lanka ve Hindistan'ın güney tarafında yetişen tarçınmış. Cinnamomum verum türü ağaçlardan elde edilirmiş. Bu tarçın daha açık kahverengi ve kıvrımları daha sıkı ve çok ama daha kırılgan oluyormuş. Daha yüksek kaliteli ve istenilen dokuda olan tarçın türü ise bu türmüş. Seylan tarçını daha nadir ve daha pahalı oluyormuş. Şimdi gelelim neden bu iki tarçın türünü bu kadar detaylı tarif ettiğime, çünkü bu türlerden birinde diğerine oranla çok yüksek miktarda toksik bir madde olan kumarin bulunuyormuş. Şimdi tahmin edin bakalım hangi türde bu toksik madde var:)) Tabi ki piyasada en çok bulunan ve en ucuz olan tarçın türü olan çin tarçınında. Peki bu kumarin de nesi? Kumarin aslında yüksek dozlarda zararlı olabilen, bazı bitkilerde bulunan doğal bir bileşik. Yan etkileri ise farelerde yapılan laboratuvar deneylerinde böbrek, akciğer ve karaciğer hasarına yol açtığı, ve kansere yol açabileceği tespit edilmiş. İnsanda da buna benzer etkilerinin olduğu bulunmuş .Yapılan çalışmalarda Çin tarçınında seylan türüne göre 250 kat daha fazla kumarin tespit edilmiş.  Günde 1-6 g çin tarçını tüketildiğinde yan etkileri minimal seviyede tutulabiliyormuş. Aslında günde 1-2 çay kaşığı kadar çin tarçını tüketimi kumarin limitlerini kolayca aşabildiği gösterilmiş. Eğer düzenli olarak tarçın tüketiyorsanız seylan türü olanını satın alıp kulanmakda yarar var. Nadir kullanımlar için sorun oluşturmayacağını düşünüyorum. Bu arada toz olarak satın alınan tarçının hangi türden elde edildiğini bilmenin olanaksız olacağı için seylan tarçını toz olarak tercih etmek isteyenler için çubuk haliyle satın alıp kendinizin öğütmesi en kesin yöntem olacaktır. Seylan tarçınına ulaşmak çok da zor değil. Satın alma sitelerinde özellikle seylan tarçını olduğunu belirten ürünleri bulmak mümkün.
 Son olarak çin tarçınında yararlı yağ asistleri daha yüksek miktarda bulunduğu için daha keskin tatlı ve kan şekeri seviyelerinde daha olumlu etkilerinin olduğu da biliniyor. Şu an gerçekten de seylan tarçınını tadını çok merak ediyorum. Daha yumuşak bir tarçın tadı varmış ve gastronomik açıdan daha kaliteliymiş. Bu arada evdeki çubuk tarçınıma hemen bir koşu baktım. Benimki tabi ki çin tarçınıymış. Daha az kıvrımlı ve taş gibi sert yani kırılgan değil. Buraya da iki tarçının fotoğrafını bırakıyorum. Hadi evdeki tarçın çubuklarını çıkarıp siz de tür tayini yapın:)) Soldaki seylan tarçını, açık renkli ve bol katmanlı, sağdaki ise çin tarçını.












Google'dan Öğrendim: Çam Balı Nedir? Bal Şekerlenir mi?


Geçen Çam balı satın aldık. Metal bir kutudaydı, açtığımda içerisindeki bal baya kristalize olmuş, pütür pütür bir haldeydi. Heralde bu bal sahte diye düşündüm ve hemen Google'a sordum. Araştırmalarım sonucunda kristalleşen balın sahte olmadığını, oda sıcaklığından daha sıcak ya da daha soğuk ortamlarda bu hale gelebileceğini yazıyordu. Düzeltmek için 40 santigrat derece su banyosunda bekletmeyi tavsiye ediyordu.  Ben de öyle yaptım ancak bal eski haline dönmedi. Sonra araştırmaya daha da devam ettim. Yabancı sitelere gittim ve edindiğim özet bilgileri sıralıyorum.
Beni en çok şaşırtan ilk bilgi çam balının aslında salgı balı olması sebebiyle bal olarak adlandırılamayacağı, ingilizcede honeydew honey olarak geçtiğini öğrendim. Çünkü çam balında arılar çiçekleri değil çam ağacındaki bir böceğin şekerli salgısını kullanarak çam balını üretirlermiş. Bu böcekler Çam pamuklu biti (Marchalina hellenica) imiş. 
Çam balının şekerlenmesi çiçek ballarına göre daha az karşılaşılan bir durummuş. 1 ya da 2 yıllık eski çam balları şekerlenebilirmiş. Hemen bu bilgiyi öğrenince bizim çam balının üretim tarihine baktım. Daha yeni üretilmiş, bu yüzden yüksek ihtimalle bizim çam balı sahte, ancak bunu analize göndermeden teyit etmek mümkün değil. 
Sonuç olarak her gün yediğim çam balının çiçek balından çok daha farklı birşey olduğunu öğrendim. Çam balı da yine çiçek balında olduğu gibi sağlıklı bir besin kaynağı ancak arılar çiçekleri kullanarak üretmiyor onun yerine çamda yaşayan bir böceğin şekerli salgısını kullanıyor. Çiçek ballarının şekerlenmesi çam ballarına göre çok daha sık karşılaşılan bir durumken çam ballarının şekerlenmesinin sebebi eski tarihli olmalarındanmış.

25 Mayıs 2018 Cuma

BB Kremler ya da Hafif Fondötenler

Bu sefer BB kremler ve fondötenler hakkındaki düşüncelerimi paylaşacağım. Görselde 5 farklı ürün var. Evet 5 ürünü de satın alıp denedim:). Neden bu kadar çok satın aldığıma gelince cildim yağlıya dönük karma. Dönem dönem daha yağlı, dönem dönem de bölgesel kuruluk oluyor. Yani zor bir cildim var. O yüzden hergün aynı ürünü kullanmak benim için zor. Gelelim ürünler hakkındaki düşüncelerime.
Garnier BB krem. Sanırım en çok kullandığım BB krem bu ürün. Üzerinde karmadan yağlıya dönük ciltler için yazıyor ( combination to oily skin). Güneş koruması yok ve içeriği de temiz değil. Ancak hem çok uygun fiyatlı hem de benim ihtiyaçlarıma tam karşılık veriyor. Kullandığımda cildimde kapatıcı oldunu anlamak çok zor çünkü çok doğal duruyor ve parlama yapmıyor. Light tonunu kullanıyorum (Light/claire), açık renkli tene sahip olduğum için bana bu ton uygun. Sonuç olarak ucuz ve kolay ulaşılabilir bir ürün olduğunu, yağlanma problemini olanlara da çok iyi geleceğini  söyleyebilirim.
Maybelline Dream Pure BB Cream. Yağlı ciltler için, %2 Salisilik asit içeriyor. 15 SPF güneş koruyuculu bir ürün. Light seçeneğini aldım yine. Bu ürün de hafif yapılı doğal görünüyor ancak biraz parlama yaptı bende, pudrayla çözülmeyecek bir şey değil. İçeriği yine temiz değil, ancak uygun fiyatlı bir ürün olduğu için tercih edilebilir.
Loreal Skin Perfection BB Krem. Reklam mottosu olarak cilt kusursuzlaştırıcı olduğunu iddia ediyor. Açık tonunu yine tercih ettim. Dokusu çok ince, yağlanma yapmıyor ancak kapatıcılığı yok denecek kadar az. O yüzden kullanmak için bir sebep göremedim, sonuçta BB kremleri kapatıcılıkları için kullanıyoruz. Cilt kusursuzlaştırıcılığını bilemiyorum.çünkü alıp deneyip dolap derinliklerine attığım bir ürün oldu.
La Roche-Posay Anthelios XL50 SPF. Renkli Güneş Koruyucu La Roche-Posay tüm ergenliğim boyunca yağlı ve sivilceli cildim için kullandığım temiz içerikli, eczanelerden bulunabilecek bir marka. Bu markayı çok severim, yaz için güneş koruyuculuğu yüksek bir krem sürmek gerekli, üzerine başka bir bb krem ya da fondöten sürmek istemediğim için bu ürünü alarak bir taşla iki kuş vurmak istedim. Üzerinde parlama karşıtı yazmasına rağmen, ben de parlama yaptı. Tek tonu vardı, o  tonda biraz koyu kaldı bende. Şimdi yaz ortasında bronzlaşmış cildime kullanmak üzere dolabımda bekliyor. Fiyat konusunda da biraz bütçeyi esnetmek gerekebilir.
 Rimmel Match Perfection: Bu fondöteni 20 SPF koruyuculuğu sebebiyle aldım. 100 Ivory tonunu aldım. Çok fazla ton seçeneği bulunuyor. Tonu bana uygun oldu. Kapatıcılığı çok fazla değil, parlama yapma ihtimali de var. Bu ürün yerine Garnier BB Kremi tercih ederim, hem daha ucuz hem de daha iyi kapatıcılığı var.

Bu kategorideki piyasada bulanan ürünler o kadar çok ki ben şimdilik size bu ürünlerden bahsedebildim, zaman zaman yeni ürünlere denk geldikçe onları da başka yazılarımda açıklamaya çalışacağım.

Nemlendirici Sprey Önerilerim

Uzun bir aradan sonra biraz da yaptığım kozmetik alışverişleri ile ilgili  bir yazı yazmaya karar verdim. Kozmetik sektöründe siz de benim gibi kaybolup her gün yeni bir ürünü bir yerlerden duyup  alıp almama konusunda kararsız kalıyorsanız bu kozmetik kategorisinde paylaşacağım yazılar biraz da olsa işinize yarayabilir. Ben açıkçası kozmetik konusunda oldukça farklı kaynak kullanıyorum. Kaynak derken yurtiçi- yurtdışı  sosyal medya, basılı medya, arkadaş tavsiyesi,  gibi mecraları kastediyorum. Dolayısıyla birçok üründen haberdar oluyorum. Bunun hem iyi hem de kötü yanları var. Tamam gündemi takip edip yeni ürünlerden haberdar oluyorum ama bazen de bu uğurda ölü yatırımlar yapmış oluyorum, ne demek istediğimi eminim anlamışsınızdır. Hepinizin dolaplarında alıp bir denemeden sonra beğenmediğiniz birçok ürünü mutlaka vardır. Bu durum hem ekonomik olarak hayal kırıklığına yol açıyor hem de dolaplarımda işime yaramayan ürünlerden oluşan bir yığın oluşuyor. Ben de almak istediğim ürün kategorisinde yer alan ürünlerden hangisinin ihtiyaçlarımı karşılayacağını ürünleri tek tek satın almadan öğrenmenin yollarını arıyorum. Ben henüz bulamadım ama belki benim yazılarımdan siz faydalanıp bu problemleri yaşamadan en iyi ürünleri seçebilirsiniz. Bu yazımda benim için yeni bir kozmetik kategorisi olan nemlendirici spreylerden bahsedeceğim. Öncelikle nemlendirici sprey de nedir, neden ihyitaç duyalım sorularınızı cevaplayayım. Nemlendirici spreyleri makyaj yapmadan önce cildinize sıkarak ince bir katman nemlendirici etkisine sahip olmuş olursunuz, aynı zamanda tonik etkisi de sağladığı için içeriklerine bağlı olarak cildinizi besler. Bunun dışında makyaj sonrası yine cildinize sıkarak makyajınızın bir nebze de olsa sabitlenmesini sağlamış olursunuz. Ayrıca çantanızda taşıyarak gün içerisinde yüzünüze sıkarak bir ferahlama ve tazelenme ihtiyacınızı gidermiş olursunuz. Özellikle yaz aylarında bu etkiye ihtiyaç duyuluyor. Ben bu yazımda bu uğurda aldığım 3 farklı üründen bahsedeceğim. Elbette 3 ürüne ihtiyacım yok ancak denemeden en iyisini bulmak kolay değil, üstelik yeni bir makyaj kategorisi için çok fazla kaliteli yoruma ulaşmak zor olduğu için 3 ürünle karşınızdayım.
İlk ürün temiz içeriğiyle ünlü Caudalie markasına ait üzüm suyu. Caudalie ile ilgili anlatabileceğim çok şey var, kısaca Fransız üzüm üreticisi bir ailenin kozmetik sektöründe üzümlerini kullanmak istemesiyle ortaya çıkardığı üst segment, kaliteli ve temiz içerikli geniş yelpazeli ürünlere sahip bir marka. Bu üzüm suyu spreyi %100 organik üzün suyu ve nitrojenden oluşuyor. Neden nitrojen çünkü sprey haline getirmek için nitrojene ihtiyaç var, tamamen zararsız zaten soluduğumuz havada %21 oranında nitrojen bulunuyor. Ben kullanırken çok mutlu hissediyorum, duştan çıkınca yüzüme sıkıp kalan fazla suyu pamukla cildime yediriyorum. Makyaj altına, üstüne kısacası her fırsatta kullanıyorum. Belirgin bir farkı makyaj üstüne sıktığımda gözlemliyorum. Makyajım biraz daha nemli ve parlak oluyor. Kısacası oldukça beğendiğim bir ürün. Tabi kullanırken insan  ben de neden üzümleri sıkıp sprey şişesine koymayayım ki diye düşünüyor. Organik üzüm bulursanız ve taze olarak saklamayı becerirseniz neden olmasın. Neden organik diyorum çünkü ülkemizdeki piyasaya sürülen üzümler yetiştirilirken çok fazla kimyasala maruz bırakılıyorlar.
İkinci ürün Diadermine markasına ait Hydralist Mucizevi Nemlendirici Sprey. Bu ürün de piyasada yeni, şu an her makyaj bloggerının mercek altına aldığı bir ürün. İçeriği oldukça kalabalık bir ürün, Diadermine markasını tanıyanlar zaten durumun farkındadırlar. Spreyleme mekanizması oldukça iyi, homojen olarak ürünü cildinize spreylemeyi başarıyor. Hoş bir kokuya sahip. Ben bu ürünü de beğendim fiyat olarak Caudali'nin 4'te bir oranında olduğunu göz önünde bulundurursak oldukça bütçe dostu bir ürün. Yalnızca içerik ve fiyat karşılaştırmasından sonra Caudali ve Diadermine arasında seçim yapabilirsiniz. Çünkü içerik ve fiyat dışında aralarında bence bir fark yok.
Üçüncü ürün ise süprüz bir ürün, gül suyu.  Ispartaya yolu düşenler bilir orada gerçek gül suyuna ulaşmak çok kolay. Ben de oradan satın aldığım gül suyunu sprey şişesine doldurarak nemlendirici sprey olarak kullandım, çünkü üzüm suyu oluyor da neden gül suyu da olmasın, gayet de güzel oldu. Burada dikkat edilecek tek bir şey var o da gül suyunun doğal olmasıdır. Gül suyu kokusunu da seviyorsanız bence sizin için daha iyi bir sprey bence olamaz:).