27 Eylül 2020 Pazar

Bir İspanyol filminin Hollywood versiyonu, Vanila Sky ve Aç Gözünü

Tom Cruise'un başrolünü oynadığı Vanilla Sky'ı bilmeyen, duymayan pek yoktur. Peki bu filmin bir yeniden yapım (remake) olduğunu biliyor muydunuz? Ben de bilmiyordum ta ki TRT2'de yayınlanan Film önü/ arkası programının tekrar başladığını öğrenene kadar.
 Programı bilenler bilir, yayınlanacak film başlamadan önce Alin Taşçıyan ile Mehmet Açar film ile ilgili ön bilgileri paylaşırlar. Bu bilgiler genellikle filmin konusu hakkında olmayıp, yönetmen, oyuncular ya da film ile ilgili ilginç bilgileri içerir. Film bittikten sonra da film ile ilgili hemen hemen herşey etraflıca konuşulur. Film önü/ arkası'nın Eylül ayı program akışına baktım ve Alejandro Amenábar'ın yönettiği İçimdeki Deniz filmini izledim. Film çok güzeldi bu arada. Film önünde yönetmenin diğer filmlerinden bahsederken Aç Gözünü filminden de bahsettiler ve Vanilla Sky filminin bu filmin senaryosu ile aynı olduğunu da eklediler.  Bu pazar günü de önce orjinal İspanyol versiyonunu ardından da Vanilla Sky'ı bir solukta oturup izledim. Bu noktadan sonra yazacaklarım arasında spoiler kapsamına girebilecek bilgiler olabilir ona göre filmleri izledikten sonra bu yazımı okumayı tercih edebilirsiniz. Gelelim Amenabar'ın yönettiği Aç Gözünü (AG) filmi ve Hollywood yapımı Vanilla Sky (VS) ile ilgili fikirlerime. Söyleyeceğim ilk şey önce Amenabar'ın filmini izlemeniz. Daha önce Amenabar'ın Agora, The Others, İçindeki Deniz ve Tez filmlerini izlemiştim. Tez adlı filmi şiddetle tavsiye ederim. Oradaki oyunculardan ikisi bu filmde de oynuyor.
AGdeki herşey birebir VSde de oluyor. Kurgu aynı. Bazı ufak tefek değişiklikler var, örneğin başroldeki karakter AGde restorant zinciri işinde iken VSde dergi yayıncısı. Vanila Sky'da başrolü Tom Cruise oynuyor, karakterinin adı David. AGdeki baş rolün adı Cesar ve açık ara farkla çok daha yakışıklı ve karaktere daha uygun. Penelope Cruz her iki filmde de aynı karakteri oynuyor. Birinde İspanyolca diğerinde aksanlı İngilizcesi ile konuşuyor. Birinde daha soğuk, karizmatik bir karakterken öbüründe daha sevecen, sıcak kanlı. AG daha karanlık daha oturaklı bir film iken VS tam bir Hollywood filmi, daha neşeli ve diğer filmde üstü kapalı olan herşey bu filmde detaylı olarak anlatılarak sizin zekanızla anlamanızı beklemiyor. AG'nin anlatımı daha kafa karıştırıcı daha merak uyandırıcıyken VS daha kolay anlaşılır bir anlatımı seçmiş. İki film arasında 3-4 yıl gibi bir zaman var. Amanaber'ın orjinal filminin üzerinden oldukça az bir zaman sonra Hollywood remake'inin gelmesi aslında çok anlaşılır. Çünkü bildiğiniz üzere Amerikan seyircisi alt yazı okumayı sevmez. Dolayısı ile bütün krediyi de VS almış gibi görünüyor çünkü daha fazla kitleye ulaşabilmiş durumda, ama orjinali kesinlikle çok daha etkileyici. Sonuç olarak bu iki filmi arka arkaya izleyerek iki farklı kültürün aynı kurguya nasıl yaklaştığını görmek çok güzel bir deneyimdi. Tavsiye ederim.

2 Nisan 2020 Perşembe

Tek tavada sebzeli lazanya

Lazanya İtalyan mutfağına ait çok lezzetli bir yemek. Birçok kez evde lazanya yaptım. Lazanya yapmak oldukça meşakkatli olduğu için özel günlerde ya da boş vaktimin olduğu günlerde yaparım. Dışarıda lazanya yediğimde de aradığım tadı bulamadım, çoğunlukla lazanyayı servis eden restorantlar önceden yapılmış lazanyayı mikro dalga fırında ısıtıp önünüze getirirler ve siz de makarnası sakız gibi, çıtırlığını kaybetmiş bir lazanyaya razı olursunuz.  Zaten Covid 19 ile uğraştığımız şu günlerde restorantlara gidemediğimizi düşününce bu tarifi paylaşmak çok yerinde gözüktü bana. 24 Kitchen kanalında "Donal ile Hızlı Tatlar" izlerken bu yemeği daha hızlı bir şekilde de yapabileceğimi farkettim. (Donal Shekan'ı daha önce İtalyan ninelerle birlikte yaptığı bir yemek programında izleyip, tarzını beğenmiştim.) Bu arada eski usul yavaş lazanya tarifimden de başka bir yazımda bahsedeceğim. Sebzeli lazanyanın tarifine malzemeleri ile başlayalım. Fotoğrafta kullandığım malzemeleri görebilirsiniz. Küp küp doğranmış  kabak, 1 soğan, 3-5 diş sarımsak, 100-150 gr  ıspanak, 8 yaprak lazanya, 100 gr rendelenmiş peynir,  yarım bardak su, tuz, karabiber ve 350 ml domates püresi. Bu ölçüler 2-3 kişinin rahat rahat doyabileceği kadar. Malzemelerin kalitesi yemeğin tadını çok etkileyecek. Özellikle domates ve peynir çok önemli. Ben domates olarak yazın domateslerin en lezzetli olduğu zaman hazırlanan ev yapımı domates konservesinden kullandım. Peynir olarak bergama deri tulumu kullandım, orjinal tarifte İtalyan klasiği parmesan vardı. Ben parmesan yerine bergama deri tulumu kullanıyorum o da sert dokulu eskitilmiş bir peynir.

 Lazanyanın bir püf noktası var, onu kaçırırsanız lazanya yapmak işkenceye döner. Nokta şu; eğer lazanyanız taze değilse, ki tazesine ulaşmak çok zor, lazanyaları öncesinde yarı haşlanmış olarak kullanmak gerekiyor. Ama lazanya resimde gördüğünüz gibi ince yapılı geniş yüzeyli bir yapıda olduğu için haşlanırken birbirlerine yapışırlar ve lazanyanızı fırın kabına yerleştirirken lazanya yapraklarınızı tek tek açmanız mümkün olmaz. O yüzden haşlarken kaynar suya her seferinde 1 yaprak atın. Elinizin altında temiz bir kurulama bezi olsun. Suya attığınız yapraklar yumuşayınca (yaklaşık 1 dakika sürer) sudan alıp bezin üzerine koyun. Bu şekilde tüm lazanya yapraklarınızı tek tek haşlayıp beze yerleştirin. 8 yaprağı bu şekilde hazırlamanız 8 dakikanızı alır. Gözünüzde korkutmanıza gerek yok. 

Şimdi gelelim bu yemeğin ikinci püf noktasına, bu tarifte tek tava kullanıyorum, bunun için tavanızın fırına girebilmesi gerekli. Benim kullandığım tava Tefalin, alüminyum döküm, metal saplı tavalarından. Sizde  ocakta pişmeye uygun ve fırına girebilen bir tava yoksa normal bir tava ile bir fırın kabı kullanabilirsiniz. Tek kaybınız yemeği yedikten sonra bir tava yıkamak yerine tavayla birlikte fırın kabı da yıkamak olacaktır. 

Gelelim tarife, tarif çok basit ama aynı anda iki işi birden yapmak gerekli. Bu işlerden önce malzemelerin tamamını hazır edin, sebzelerinizi doğrayın, peynirinizi de rendeleyip hazırlayın. 

1. iş: Zeytin yağını tavada ısıtıp sarımsak ve soğanları kavurun. Üzerine kabakları atın bir miktar pişsinler. Sonra domates püresini dökün, biraz fokurdasın. Suyunu çekmeye başlayınca yarım bardak kadar su ekleyin ve ıspanakları atın. Tuz ve karabiber ekleyin.  Hepsi kabaklar yumuşayıncaya kadar tavada pişmeye devam etsin.  

2. İş: Lazanyaları yukarıda anlattığım gibi tuzlu kaynayan suda tek tek haşlayıp bezin üzerine alın. 
Bu iki işi aynı anda yürütmek çok zor değil. Tavadakileri birleştirirken bol bol zamanınız oluyor o sırada lazanyalarla ilgilenebilirsiniz.

Tavadakiler istediğimiz kıvama gelince; yani kabaklar yumuşamış ama ezilmemiş ve tavada sulu akışkan bir sos haline geldiklerinde, bezin üzerine aldığınız yarı haşlanmış lazanyaları tavaya sosun içine yerleştirmeye başlayın. Lazanyaların kırılmasını önemsemeyin. Herbir lazanyanın sosun içine girmesine özen gösterin. Bir kısmı yüzeyde kalabilir, onlar çıtır katmanı oluşturacak. Bu işlem bitince lazanyanın üzerini peynirle kaplayın ve önceden 180° C'de ısıtılmış fırınınıza lazanyayı yerleştirin. Üzeri kızarana kadar pişirip servis edin. Pişmiş görüntüsü böyle oluyor. Hiç vakit kaybetmeden sofraya getirip yiyin ve ertesi güne kalmasına izin vermeyin:)




16 Mart 2020 Pazartesi

Yağ çekme (oil pulling)

Son zamanlarda her yerde yağ çekme ile ilgili birçok bilgi, haber ve reklamla karşılaşınca nedir ne değildir diye biraz araştırma yaptım. Yağ çekme terimi 1 yemek kaşığı yağın 5-20 dk boyunca ağızda çalkalanıp tükürülmesini ifade ediyor. Genellikle sabahları duş alırken ya da gece yatmadan önce oil pulling yapılıyormuş. Yağı ağızdan atarken de lavaboya atmak yerine peçete ile çöpe atmayı tavsiye diyorlar ki lavaboda yağa bağlı tıkanmalar olmasın. Ayrıca atık suya yağ karıştırmamış olmak da önemli. Yağ olarak çoğunlukla hindistan cevizi yağı gibi hoş aromalı yağlar kullanılıyor. Susam yağı, zeytin yağı, ayçiçek yağı da kullananlar var. Yöntemin kaynağı da Hindistan'daki ayurveda uygulamalarına dayanıyor. Bahsedilen yararların büyük bir kısmı ağız sağlığı ile ilgili olsa da konuyu ilerletip detoksa kadar götüren birçok kaynak da mevcut. Ancak bahsedilen bu yararların doğruluğu var mı? Bu yararların pseudoscience yani sözdebilim olup olmadığını anlamanın yolları elbette var. Bu konudaki yayınlanmış bilimsel makaleleri bakmak bunlardan en güvenilir olanı. 2017 yılında Hindistan'da  yayınlanmış "Oil pulling: A traditional method on the edge of evidence" adlı bilimsel bir yayın gözüme çarptı. Bilimsel geçerliliği olan bir dergide yayınlanmış ve konuyla ilgili yapılan araştırmaları derlemişler. Yapılan çalışmaların deney tasarımlarının düzgün olmadığını ve yağ çekme terapisinin ağız sağlığı için kullanılmasının önerilmesi için yeterli onaylanmış bilimsel çalışmanın olmadığını makalelerinin sonuç kısmında açıklamışlar.  Ayrıca Amerikan ve Kanada Diş Sağlığı Birlikleri oil pulling ile ilgili açıklamalarda bulunmuşlar ve her ikisi de oil pullingi öneren açıklamalarda bulunmamışlar.  Bu arada yan etkileri ile ilgili olarak da tahimin edeceğiniz gibi mide bulantısı gözlenmiş ayrıca akciğere yağ partiküllerinin kaçması ile oluşan "Lipoid Pneumonia" yani zatürre de gözlenmiş. Sonuç olarak oil pullingin faydaları henüz bilimsel olarak ispatlanmamış olsa da, geçerli ağız sağlığı rutininin uyguladıktan sonra ( günde iki kez diş fırçalamak, diş ipi kullanmak) oil pullingi de yanında uygulamak isterseniz neden olmasın, ama lanse edilen faydalara körü körüne inanmamak şartı ile.

9 Mart 2020 Pazartesi

Buharda Sebzeli Levrek Fileto


 Sağlıklı ama lezzetli bir akşam yemeği hazırlamak her zaman kolay olmuyor. Lezzetli şeyler sağlıklı değil, sağlıklılar da çok lezzetli değil derken bu yemek imdadıma yetişti. Bu yemek için mutlaka  buharda balık pişirmenize yarayacak bir düzenek gerekli. 2 katlı bambu buharlı pişirici sepetlerden almıştım, en alttaki fotoğraftaki gibi. Kullanımı çok rahat. Vok tava gibi geniş bir kapta az miktardaki kaynayan suyun üzerine bu sepeti oturtuyosunuz 15-20 dakikada içindekiler pişiyor. Yıkaması da kolay deterjan değdirmeden suyla temizleyip kaldırıyorsunuz. Zaten çoğunlukla birçok yemek yağlı kağıt içerisinde  pişiriliyor.  Yemeğin yapımı da çok zahmetsiz. Başlangıçtan sofraya kadar geçen süre 30 dakikayı geçmiyor. 

Bu yemek için levrek yerine alabalık ya da somon da uygun olur. Balıkların filetosunu balıkçınız kılçıksız olarak  hazırlayabilir. Siz de fileto çıkartabilirsiniz. 400-600 grlik bütün bir levreği satın aldığınızda çıkarılan her bir filetoyu bir kişilik porsiyon olarak hazırlayabilirsiniz. 
Gelelim sebze seçimine, ben bu tarifi Jamie Oliver'dan esinlenerek yapmıştım. Onun tarifinde kuşkonmaz vardı. İlk denememde kuşkonmaz kullandım. Ama kuşkonmaz her zaman bulunması zor ve genellikle pahalı bir sebze olduğu için alternatif sebze arayışımda brokoliyi denedim. Brokoli de en az kuşkonmaz kadar güzel oldu. Hazırladığım görsellerde her iki sebzeli versiyonu da var. Brokolili versiyonda yanına siyah pirinç pilavı koydum. Siyah pirinç lezzetleri çok güzel taşıdı.


Tarife başlarken ilk önce vok tavada suyu kaynamaya bırakın. O sırada yağlı kağıdı kesme tahtasına serin. Yıkadığınız balık filetosunu yağlı kağıda koyup her iki tarafını karabiber, tuz ve zeytinyağıyla çeşnilendirin. Karabiber değirmenden geçirilirse ve bol kullanılırsa lezzeti baya arttırıyor. Sebzeleri de (brokoliyse eğer saplarını kısa keserek, kuşkonmazsa sert saplarını ayıklayarak) filetonun yanına yerleştirin ve yine karabiber, tuz ve zeytinyağı ekleyin. Yağlı kağıdı bohça şeklinde kapatın, kaldırıp sepete her bir bohçayı yerleştirin. Bizimki iki katlı olduğu için her kata bir tane sığdırarak iki kişilik yemek hazırladım. Aslında dört kişilik de olur her bir bohçayı daha büyük hazırlarsanız, bohçalar iki porsiyonluk olabilir. Pişmesi için 15-20 dakika bekleyin, kontrol edip tabaklara servis edin. Servis yaparken yağlı kağıdın içerisindekileri servis tabağına yerleştirin.  Bir miktar suyu da oluyor o su inanilmaz lezzetli bir su, dilerseniz yanına kızarmış ekmek koyun, suyuna banmak için, ya da aynı tabağa pilav koyarak suyu pilavın emmesine izin verin. Sebzelerin hafif diri kalması daha lezzetli olmalarını sağlıyor. Benim tavsiyem bu yemeği servis ederken limon kullanmamak, limon tatlarını baskılıyor ama bu yemeğin yanına bir kadeh beyaz şarap çok yakışır. 

5 Mart 2020 Perşembe

Evde kişisel kütüphanenizi kurmak



Evde kendinize ait yalnızca sizin seçtiğiniz kitapların bulunduğu bir kütüphane kurma fikri bence çok cezbedici. Ayrıca kütüphaneniz sizden sonraki jenerasyona bırakılabileceğiniz en güzel miras. Bazı kurallarla kütüphanenizi zenginleştirmeye devam ederken, kütüphanenizi düzenli bir şekilde sergileyebilirsiniz.

Öncelikle evinizde sergilediğiniz zengin içerikli ve geniş bir kütüphanenin çevrenizdeki birçok kişi tarafından ilgi çekeceğinden emin olabilirsiniz, o yüzden öncelikle ödünç verme konusunu konuşalım. Okuduğum kitaplara sahip olmayı, zaman zaman onlara tekrar dönmeyi, hatırlamayı severim zaten evde bir kütüphane kurma fikri de buradan çıktı, ancak ödünç veridiğiniz bir kitabın bir daha geri dönmemesi ya da hırpalanmış olarak geri dönmesi hoş olmayabilir. Ödünç verip vermeme kararı tamamen size ait ama ödünç verdiğiniz kitapların listesini tutmanız belki iyi bir tavsiye olabilir.

Şimdi gelelim kütüphanenize kitaplarınızı yerleştirmek için vereceğim tavsiyelere. Bizim kütüphanemizde kitapları türlerine göre gruplandırdık. Fantastik, bilim kurgu, popüler bilim, dünya edebiyatı, türk edebiyatı, biyografi, dünya klasikleri, modern klasikler, hobi kitapları gibi kategorilerle kitaplarınızı gruplandırarak yerleştirebilirsiniz. Kitap gruplarında aynı yazara ait kitapları dik konumda yanyana ve alfabetik sırayla dizmek de düzen sağlama konusunda yardımcı olacaktır. Ayrıca kütüphanenize uzaktan baktığınızda düzenli olduğu hemen farkedilebilecek ve misafirler için de aradıkları kitapları bulmak kolay olacaktır.

Bir diğer konu da kütüphanenizin büyüklüğü ve konumu. Bence ne kadar büyük o kadar iyi, ama tabi yer sıkıntısı her evde olduğu için kitaplık almak yerine duvara monte raflar yer konusunda daha ekonomik olabilir. Zamanla kitap sayınız arttıkça raflar da tavana doğru yükselebilir, hatta ahşap bir merdiven hem işlevsel hem de dekoratif olarak kütüphanenizin yanında durabilir, yüksekteki raflara erişimi sağlayabilir. Bizim evdeki kitaplığımız iki kitaplığın yanyana konulmasıyla oluşturuldu. Kelebek mobilyadan satın almıştık.  Biraz genişçe bir salonumuz olduğu için kitaplığa yer bulabildik. Ancak zamanla yeni kitaplar satın aldıkça biz de yeni çözümler düşünmek zorunda kalacağız.

Kütüphanenin toz tutma sorununu da konuşalım. Kitaplar çoğunlukla stabil durdukları için üzerleri zamanla toz tutarak evde sıkıntıya yol açabilir. Kitapların tozunu  nemli bir bezle diğer eşyalar gibi almaya kalkarsanız da kitaplarınız zarar görür. Bu durumda yapılabilecek en iyi temizlik önerisi püsküllü toz fırçalarını kullanmak. Oldukça uygun fiyatlara temin edilebilir. Kuru oldukları için de kitaplara zarar vermezler. Düzenli aralıklarla kitaplığın kendisini ve yerleri sildiğiniz ve kitapların üzerindeki tozları da fırçaladığınız sürece tozla ilgili sorunlar ortadan kalkar. Ama ben uğraşamayacağım diyorsanız cam kapaklı kitaplıklar da  iyi bir çözüm olabilir.

Gelelim kütüphanenize ekleyeceğiniz kitaplara karar verme ve satın alma sürecine. Okumak istediğiniz yazarların son çıkan kitaplarını takip etmek, çok sevdiğiniz bir yazara ait tüm kitapları toplamak, size tavsiye edilmiş kitapları satın almak gibi pek çok yöntemle kütüphanenize yeni kitapları eklemeye karar verebilirsiniz. Hatta bazı kitapevlerinin belli bir konsepte göre çıkardıkları kitap serileri de oluyor. Mesela İş Bankası yayınlarının Modern Klasikler serisi gibi. Ayrıca Cumhuriyet gazetesinin Kitap ekinde harika kitap tavsiyeleri oluyor. Bunun dışında kitapçı gezmek, kitap fuarlarına gitmek, sahaf gezmek de yeni kitaplara ulaşmanız için yöntemler. Bu yöntemlerle satın almak istediğiniz kitaplar için bir excel dosyası hazırlamanızı tavsiye ederim. İnternetten bütçenize göre aylık satın almalar yapabilirsiniz. Çoğu site güzel indirimler yapıyor, ayda bir kez alım yaparak kargo işini de ücretsiz halledebilirsiniz. Ayrıca düzenli olarak excel dosyasına satın aldığınız kitapları ekleyerek kütüphanenizdeki kitapların listesine ulaşabilir ve yanlışlıkla kütüphanenizde bulunan bir kitabı iki kez satın almamış olursunuz. Böyle bir hata yapılmaz demeyin bizim başımıza gelmişti, ikinci kopyayı bağışladık.

Zamanla fikirleriniz değiştiği için ya da yer darlığından kütüphanenizden çıkarmak istediğiniz kitaplar olabilir. Böyle bir durumda da Letgo gibi online satış platformlarında kitaplarınızı satabilirsiniz, ya da kitaplarınızı bağışlayabilirsiniz.

Sürekli kitap alırken okumayı da ihmal etmeyin tabi. Eşimle ben her ay başında kendimize okuma hedefi koyuyoruz. Ay sonuna doğru hedefleri bitirmek için biraz daha fazla okumaya zaman ayırmak durumunda kalsak da halimizden memnunuz. Siz de başkalarıyla birlikte böyle hedefler koyarak birbirinizi destekleyerek okumayı arttırabilirsiniz.  Ayrıca sosyal medyada geçirilen anlamsız kayıp zamanları da birkaç sayfa kitap okuyarak kazanmak gibi çabalarla da kitap okuma miktarınızı arttırabilirsiniz. Ama zaten iyi bir kitap okuyucusu olmasaydınız  bu yazıyı şu an okuyor olmazdınız, yani daha çok kitap okumanız için tavsiyeye ihtiyacınız yoktur:)

Umberto Eco ve Jean-Claude Carrière'in sohbetinden oluşan  "Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın" adlı kitapta bu iki kitap severin kütüphaneleri hakkında ve kitaplar hakkında çok eğlenceli bilgiler mevcut, tavsiye ederim. Konuşmalarının bir yerinde tüm kitapları okumak mümkün değil ama okumadığınız kitaplar hakkında bilgi sahibi olmak da kötü birşey değil gibi bir cümle vardı. Hatta örnek vermişti Savaş ve Barış'ı hiç okumadım ama ne hakkında olduğunu biliyorum diyerek beni de okuyamadığım kitaplar için vicdan azabından bir nebze olsun kurtarmıştı. Hatta Umberto Eco kütüphanemdeki tüm kitapları okumaya ömrüm yetmez demişti, nitekim kendisini 2016 yılında kaybettiğimizi düşünürsek geriye okumadığı bir sürü kitap bıraktığından eminim.

Bu arada son olarak Tsundoku denilen kitap satın alma hastalığı diye bir hastalık da varmış. Birçok kişi bundan muzdaripmiş:)

2 Mart 2020 Pazartesi

Kırmızı lahanalı sucuklu makarna

Makarnayı herkes sever, ama ben sadece iyi soslu bir makarnaysa severim. Hatta yıllarca makarna sevmedim. İtalyan bir arkadaşımla bir süre birlikte yaşadığımda benim bildiğim şey makarna değilmiş dedim. O günden beridir de ondan öğrendiğim tekniklerle çeşit çeşit birbirinden lezzetli makarnalar yaptım. Bu tarifi ise Jenni Fleedwood'un "30 Dakikada Pişen Yemekler" kitabından esinlenerek yaptım. Oldukça basit ama çok lezzetli ve şık görünen bir tarif. İçerisindeki malzemeler kolayca ulaşılabilir. Üstelik makarnayı yaparken zaman da tuttum 20 dakikada masaya getirilebiliyor. 
Tarifi vermeden önce makarna yapmak için birkaç ayrıntı daha anlatayım.
Öncelikle makarnayı haşladığınız suyu yağ dökmenin hiçbir anlamı yok. Makarnanın yapışmamasını sağlayabilecek tek şey sosudur. Suyuna yalnızca tuz atın. 
Makarnanın kalitesi çok önemli. Bazı markalar çok kötü sonuç veriyor. Barillla her zaman iyi sonuç verir, üzerinde yazan pişirme süresini de aşmamak lazım. 
Makarnayı bir ana yemek gibi düşünüp sosuna ana yemek emeği verirseniz sonuç mükemmel olur.
Makarnayı süzdüğünüz sudan bir bardak kadarını köşeye ayırırsanız  hazırladığınız sosun kıvamını açmak istediğinizde bu nişastalı sos çok işinize yarayacaktır. 
Makarnayı yiyeceğiniz kadar pişirin, ve pişirir pişirmez sofraya getirip afiyetle yiyin. Nerden duyduğumu hatırlamıyorum ama İtalyan anneleri makarna yaptıklarında çocuklarını sofraya çağırdıktan sonra çocuklar hemen gelmezlerse çok sinirli olurlarmış. Yani makarnayı bekletmemek lazım. 
Gelelim tarife. Tarif 2 kişilik. Malzemeler çok az, makarna, sucuk, soğan, domates püresi ve kırmızı lahana. 
Orjinal tarifte dana sosis kullanılmış. Ben kaliteli bir sosis bulamadığımdan güzel fermente bir sucuk kullandım. Kırmızı lahananın da ince ince doğranması çok önemli. İşe ilk olarak makarna suyunu ocağa koyarak başlayın. Bir tava çıkarın ve yarım bir soğanı küp küp yemeklik doğrayın. Zeytin yağında tavada soğanları kavurun. Bu sırada sucuğun zarını çıkarın ve sucuğu kıyma gibi parçalayın. Dağınık dağınık minik parçalar olsun. Sucuğun miktarını çeyrek sucuk gibi düşünebilirsiniz. Bunları da soğanlara ekleyip pişirmeye devam edin. Soğanlar tamamen öldüğünde (yaklaşık 5 dakika sürer), 1 su bardağı kadar domates püresini tavaya ekleyin. Bu aşamada karabiber de ekleyebilirsiniz. Tavada sos hazırlanırken makarna suyu kaynadıysa 250 g makarnayı da suya atın. Kelebek ya da fiyonk gibi bir makarna türü uygun olur. Sos kaynarken kırmızı lahanadan ince ince dilimler çıkarın. Bütün bir kırmızı lahanayı ikiye böldüğünüzde bir yarımının çeyreği kadarını tahtada ince ince kıyın. Domates sosunu koyduktan yaklaşık 5 dakika sonra da ince kıyılmış lahanaları sosa ilave edin 1 dakika kadar sosta çevirip altını kapatın. Pişen makarnayı süzün, süzerken bir bardak suyundan ayırın. Süzdüğünüz makarnayı sos tavasına alın ve karıştırın. Makarnalar sosun içinde rahatça hareket edebilsin, sos yoğunsa makarna suyundan bir miktar ekleyin. Lahanaların dişe gelir vaziyette olması önemli. Yumuşamış lahanalar aradığımız kıtırtıyı vermez. Orjinal tarifte lahanaları hiç pişirmiyorlar ama bence 1 dk pişirmek, lahanaları tam kıvamında yapıyor. Hafif kıtır ama çok da değil. Yanına bir kadeh kırmızı şarap ve limonlu bir salata ile harika bir akşam yemeği menüsü olur.


23 Mayıs 2019 Perşembe

Karar verme sürecinizi geliştiren 3 yöntem

Karar verme sürecinizi geliştiren 3 yöntemi Harvard Business Review Dergisi'nin Walter Frick tarafından yazılmış bir yazısından  derleyerek yazıyorum. Yazı bildiğim kadarıyla henüz türkçeye kazandırılmamış. Yazıda çok kısa ve öz bir biçimde 2 noktadan bahsedilmiş. Birincisi verilen bir karar sonucunda oluşabilecek farklı sonuçların gerçekleşme olasılığı. İkincisi ise bu sonuçların her birinin gerçekleşmesini ne derece istediğimiz. Yani sonuçların gerçekleşme olasılığı ve bu sonuçların gerçekleşmesini isteyip istemememiz.Bu iki durumu kısaca tahmin ve yargı olarak adlandırmış. Bunları ortaya koyarken kullanılacak 3 yöntemden bahsetmiş.
Birinci yöntem kendinizden o kadar da emin olmayın diyor. Yani A olayının gerçekleşmesi durumunda B olayı olacaktır bundan eminim başka yolu olamaz demeyin. Her zaman C ya da D sonucu da gerçekleşebilir bunu göz ardı etmeyin.
İkinci yöntem de ise kendinize bu olayın genellikle ne kadar sıklıkla gerçekleştiğini sorun diyor. Yani baz alınacak birkaç olayı örnek olarak değerlendirin. Örneğin bir eşyazara kitabın bir bölümünü ne kadar zamanda yazarsın diye sorulduğunu düşünün. Yazarın bir karar verip yanıt vermesi bekleniyor. Yazar 18 ay olarak cevap veriyor ama editöre de ortalama böyle bir işin daha önceki deneyimleri doğrultusunda ne kadar zamanda bitirilebileceğini soruyor. Editör, tahmini 7 yıl diye cevap veriyor. Ancak eşyazarların ortalama cevabı 18 ay ile 2,5 yıl arasında olmuş. Bu örnekten yola çıkarak karar verirken daha çok araştırma yaparak örnek olayları değerlendirmek mantıklı olacaktır.
Üçüncü yöntem ise olasılık kavramını daha iyi kavramakla ilgili. Yani temel istatistik bilgisi öğrenmeyi öneriyor. İyi bir kaynaktan biraz zaman harcayarak temel olasılık konusundaki bilgi birikiminizi arttırın.  
Ben bu yazıyı kendim için oldukça faydalı buldum. Umarım siz de karar vermeniz gereken durumlarda bu yazıdaki önerileri değerlendirirsiniz.Yazıyı okurken size eşlik etmesi için Venedik'teki San Marco Meyda'nından bir fotoğrafımı seçtim:)